Duyuma Dayalı Tanık Beyanının Hukuki Geçerliliği Var mıdır ?

  • Anasayfa
  • Makaleler
  • Duyuma Dayalı Tanık Beyanının Hukuki Geçerliliği Var mıdır ?

YARGITAY 3. Hukuk Dairesi 
ESAS: 2013/16952
KARAR: 2014/1575

Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili, …Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/271 E. Sayılı boşanma dosyasından tefrik edilen dava dilekçesinde; tarafların 2010 yılında evlendiklerini ancak aralarında geçimsizliklerin baş göstermesi neticesinde davacının babasının evine döndüğünü belirterek, davacıya ait olan 9 adet 22 ayar adana burması, 1 adet 14 ayar 45 gram set, 22 ayar 1 adet yüzük ve 1 adet küpeden oluşan ziynet eşyalarının iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; davacı kadının kendi isteği ile müşterek haneyi terk ederek baba evine gittiğini, giderken de dava konusu edilen altınları yanında götürdüğünü ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davacı kadının kendi isteği ile müşterek haneyi terk ettiği, davacı kadının müşterek haneyi terk etme şekli düşünüldüğünde ziynet eşyalarını rahatlıkla yanında götürebileceği düşünülmüşse de, itibar edilen tanık anlatımlarına göre zaten ayrılık gerçekleşmeden önce davacı kadının ziynet eşyalarının, bir kısmının ortak ihtiyaçlar için harcandığı, bir kısmının ise davalı eski eşin babasına verildiğinin anlaşılması, davacı kadının müşterek haneyi terk ederken düğünde takılan ziynet eşyalarının bulunmadığı anlaşılmakla davanın kabulü ile, 9 adet bilezik, 1 adet set, 1 adet yüzük, 1 adet küpeden oluşan ziynet eşyalarının bedeli olan 12.630,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.

Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise davacı tarafından giderken götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve iadesi gerekir.

Somut olaya bakıldığında; her ne kadar mahkemece, davacı tanıklarından birinin (davacının ailesinin dükkanında işçi) anlatımlarına itibar edilerek, ayrılık gerçekleşmeden önce davacı kadının ziynet eşyalarının bir kısmının ortak ihtiyaçlar için harcandığı, bir kısmının ise davalı eski eşin babasına verildiğinin anlaşıldığı, davacı kadının müşterek haneyi terk ederken düğünde takılan ziynet eşyalarının bulunmadığı kanaatine varılarak davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş ise de, anlatımlarına itibar edilen bu tanığın beyanları görgüye dayalı olmayıp, duyuma dayalıdır. Ayrca yargılama sırasında dinlenilen diğer davacı tanığının ise, davacı H…’ın ailesinin yanına dönerken evliliği sırasında ailesi tarafından alınan eşyaları aldığını, H…’a düğünde 5-6 tane burma bilezik takılıp bunları davacı H…’ın yanında getirdiğini beyan ettiği görülmektedir. Bu nedenle de, sırf duyuma dayalı tanık beyanına dayanarak hüküm kurulması doğru değildir.

Öyle ise mahkemece, bu ilke ve esaslar gözetilerek davacının iddiasını ispat edemediği kabul edilip, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HuMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yorum Yap

Arayın